EMPERYALİZMİN KAOSUNA KARŞI DİRENİŞİN ANLAMI-Müslüm Kabadayı Yazdı

KÖŞE YAZILARI 05.04.2025 - 15:53 3777 kez okundu.
 

EMPERYALİZMİN KAOSUNA KARŞI DİRENİŞİN ANLAMI-Müslüm Kabadayı Yazdı

EMPERYALİZMİN KAOSUNA KARŞI DİRENİŞİN ANLAMI-Müslüm Kabadayı Yazdı
EMPERYALİZMİN KAOSUNA KARŞI DİRENİŞİN ANLAMI-Müslüm Kabadayı Yazdı Emperyalizm sürekli kaostan beslenir ya da empeyalizm kendisinin sonunu getirecek direniş cephesinin oluşmaması için ülkesek, bölgesel ve küresel ölçeklerde kaoslar yaratır. İki büyük savaş, onlarca bölgesel ya da ülkesel, hatta iç savaşlar başta olmak üzere Türkiye’de birkaç kez olmak üzere birçok ülkede gerçekleştirilen darbeler, ticaret savaşları, hükümet-devlet müdahaleleri, operasyonlar Dünya halklarının kafalarını sürekli karıştırmak ve korku-kaygı-ölüm üçgeninde sıtmaya razı etmek için gerçekleştirilir. Bunun 2001’den itibaren Türkiye’de devreye sokulan uygulamasını da “Yağma ve Yıkım Düzeni” olarak nitelemeliyiz. Türkiye’yi de içine alan BOP’un adım adım hayata geçirildiğini konuyla ilgili herkes görüyor ve bunun daha büyük yıkımlara yol açmaması için kafa yoruyor. 1990’lı yıllarda Irak üzerinden düğmeye basılarak harekete geçen ABD’nin başını çektiği emperyalist ülkeler ve onların yerli işbirlikçileri, ardından Kuzey Afrika’da düğmeye basarak özellikle Lübya’da hedeflerine ulaştılar. 2011’de çubuğu tekrar Ön Asya’ya büküp Suriye’de düğmeye bastılar. Irak ve Libya’dan farklı olarak Suriye’de büyük bir direnişle karşılaştılar. Devreye Suriye’de Rusya’nın 2015’te girmesiyle sınırlı bir başarı elde ettiler. BAAS ve müttefiklerini iktidardan uzaklaştıramadılar. İşin baş aktörü olan ABD, ülkedeki hatta bölgedeki Kürt siyasi ve askeri hareketlerine oynarken Türkiye de ne yazık ki Müslüman Kardeşlerin yeni türevleri üzerinden rol almaya çalıştı. 8 Aralık 2024’te Suriye’nin HTŞ cihatçılarına teslim edilmesi sürecinde de Türkiye aktif rol oynadı. Aradan yaklaşık dört ay geçtikten sonra Suriye odaklı Ön Asya’daki tabloya baktığımızda ne görüyoruz? Bir; Filistin halkının büyük bedeller ödeyerek elde ettiği kazanımlar, başta toprakları olmak üzere önemli oranda ellerinden alınmıştır. Özellikle 7 Ekim 2023’te Hamas adına yapılan operasyonun İsrail tarafından saldırıya geçmenin bahanesi olarak kullanılmasıyla başlayan süreç, bölgede Direniş Cephesini kuran İran ve müttefiklerinin, başta Lübnan Hizbullah’ı olmak üzere iç ve dış yıkıma uğratılmasına yol açmıştır. İki; ABD’nin başına silah-enerji-bilişim sektörlerindeki savaşçı oligarkların desteklediği Trump geçince Filistin halkının öz topraklarında barınma hakkı da elinden alınmak isteniyor. Bu amaçla Filistin soykırımına dönüşen Gazze katliamlarının ardından burayı Trump ve ekibinin nasıl görmek istediğine ilişkin görüntülerle neyin amaçlandığı net biçimde ortaya çıkmıştır. Körfez ülkelerinin bir benzeri, yani Batılı emperyalist devletlerin, onların uluslararası tekellerinin para aklama, eğlence merkezi haline getirmek istedikleri bir Gazze’yle karşılaştık. Emperyalist kaosun yakın coğrafyamızdaki hedeflediği manzaraya bakıldığında, bölge ülkelerindeki işçi ve emekçi sınıfların derin uykudan uyanmalarının daha fazla gecikmemesi gertiği bir döneme girdiğimiz görülüyor. Bu uyanışı gerçekleştirmek, Gazzede 16 ayda ölen gazetecilerin sayısı modern Dünya tarihinde öldürülen tüm gazetecilerin sayısını geçmesi acı tablosuna son vermek için bile çok anlamlı ve değerlidir. Üç; Kapitalizmin yapısal özelliği olan yıkıcı rekabet, piyasa ilişkilerinde yeni bir “ticaret savaşı”na dönüşüyor Trump dönemiyle. 1991’den beri Dünya’da emperyalist devletlerin başını çeken ABD ve AB’nin uzlaşarak hegomonya kurdukları tek kutuplu dünyanın yerini Çin’in başını çektiği ikinci bir kutubun yanında Hindistan vd. Ülkelerin başını çıkardığı çok kutuplu bir dünya alıyor. ABD’nin Rusya’yla uzlaşıp Ukrayna vd. Konularda AB’yi açmaza düşürmesi de önümüzdeki sürecin önemli parametrelerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Dört; tekrar ülkemize ve bölgemize dönecek olursak, BOP çerçevesinde Suriye fiilen parçalanmış durumda. Lübnan, ABD-İsrail-Fransız işgal güçlerinin kıskacında. ABD-İsrail ve AB projesi olarak (iç çelişkilere karşın) Türkiye’yi de hedefleyen kendilerine bağımlı bir Kürdistan devletinin kurulmasının adımları hızlanıyor. 10 Mart 2025’te HTŞ’yle SDG arasında imzalanan 8 maddelik anlaşma bunun ilk örneğiydi. Halkımızın deneyimle vecizleştirdiği bir söz vardır: “İtle çuvala girilmez.” CİA tarafından ABD hapishanesinde devşirilip yine kendilerinin kurdurduğu El-Kaideüzerinden bölgemizdeki anti-emperyalist ve Siyonizme karşı duruşuyla öne çıkan Suriye’nin çökertilmesi için görevlendirilen Culani ile Mazlum Abdi’nin yapmış olduğu bu anlaşmanın ilk bedelini, ağırlıklı olarak Lazkiye-Tartus-Banyas-Humus bölgesinde yaşayan Arap Alevi halk ödedi. Vahşice yapılan katliamlar, soykırıma dönüşmeye başlamışken, ülkemizde ve Avrupa başta olmak üzere Dünya’nın birçok ülkesinde yapılan eylemler, soykırımı durdurmaya yönelik girişimler sonucunda bu önlendi. Ancak, emperyalist kaos yeni boyutlar kazanmaya devam ediyor. Özellikle hedefe konan İran’ı düşürmek için yazılan senaryolarda görev verilenlerin izledikleri politikalara bakınca bu daha net anlaşılıyor. Beş; yukarıdaki maddeden hareketle emperyalist kaosun bölgemizde en çok odaklandığı halk Kürtler olup BOP’a uyum gösterecek yapıları devşirmek için yoğun çaba gösteriyorlar. Bunun için de Türkiye sermayesinin “Yeni Osmanlıcı” alt-emperyalist güç olma hevesini öne çıkartarak Bahçeli-Öcalan kardeşliğini gündeme getiriyor. Bunun bölgemizdeki emekçi halkların geleceğini BOP’a teslim etmeye yol açacağını görmek için kahin olmaya gerek yok. Satranç tahtasındaki oyuncuların dizilişine bakmak ve hamleleri, öncekilerden hareketle tahmin etmek hiç de zor değil. Bu gerçeğin kitleler tarafından görülmemesi için de “barış” sözcüğünü araşsallaştırıyor. Oysa, gerçek barışın nasıl sağlanacağını, uzun yıllar İngiliz emperyalizmine karşı savaşmış İrlanda’nın kurtuluş örgütü İRA’nın gönüllüsü Kieran McCarthy’nin şu sözü ortaya koymaktadır: “Görüyorsunuz, barış silahlar sustuğunda gelmez. Gerçek barış, ancak adalet ve eşitlik tam anlamıyla sağlandığında gelir. Adalet olmadan barış, yalnızca bir başka adaletsizlik biçimidir ve adaletsizlik hüküm sürdüğünde, çatışma çok uzakta değildir ve siz sahte bir barışla başbaşa kalırsınız. Bunun mükemmel bir örneği bugün Gazze'deki durumdur; burada bir tür ateşkes var, ancak tüm dünya bunun gerçek olmadığını biliyor.” Demek ki eşitlik ve adaletin olmadığı bir coğrafyada, toplumda gerçek barış sağlanamaz. Dolayısıyla BOP’a dahil olanlarla iş tutanlar, bundan sonra kendilerini anti-emperyalist, yurtsever ve özellikle sosyalist olarak nitelemeyezler. Artık şunun bir kez daha bölgemizdeki ülkeler ve halklar tarafından bilince çıkarılması gerekir: Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenir. Bölgemizden tüm emperyalist devlet ve onların oligarklarını kovmalı, enerji yataklarımız başta olmak üzere tüm yeraltı ve yerüstü değerlerimizi eşit ve özgür biçimde paylaşmalıyız. Altı; 19 Mart kararlarıyla yurttaşın en önemli kazanımlarından olan “genel oy hakkı”nı ortadan kaldırmayı hedefleyenlere karşı açlık-yoksullukla yaşamak istemeyen, yaşam biçimlerine müdahale edilmesine karşı çıkan vd. Nedenlerle öğrenci gebçlik başta olmak üzere halk sokağa çıktı. Milyonlarca insanın günlerce sokağı tüm zorbalık ve yasaklamalara karşın ele geçirmesi, ülkemiz açısından olduğu kadar bölgemizde uygulanmak istenen BOP’a karşı da bir duruşun işaret fişeğini atmıştır. Bu fişeği esas hedefine ulaştırmak için mücadele etmeyenlerin de toplum vicdanında yargılanacağı bir dönemdeyiz. Bu dönem,Dünya’yı sömürü, savaş ve katliamlarla karanlığa sürükleyen kapitalist-emperyalist güçlerin kaos stratejisine karşı emekçi halkların örgütlü direnişlerin yükseldiği ve doğayla insanlığı bu kahrolası kaostan kurtaracağı dayanışmayla zafere götüreceği aydınlık günlerle örmeliyiz. Gerisi lafıgüzaftır.
EMPERYALİZMİN KAOSUNA KARŞI DİRENİŞİN ANLAMI-Müslüm Kabadayı Yazdı
EMPERYALİZMİN KAOSUNA KARŞI DİRENİŞİN ANLAMI-Müslüm Kabadayı Yazdı Emperyalizm sürekli kaostan beslenir ya da empeyalizm kendisinin sonunu getirecek direniş cephesinin oluşmaması için ülkesek, bölgesel ve küresel ölçeklerde kaoslar yaratır. İki büyük savaş, onlarca bölgesel ya da ülkesel, hatta iç savaşlar başta olmak üzere Türkiye’de birkaç kez olmak üzere birçok ülkede gerçekleştirilen darbeler, ticaret savaşları, hükümet-devlet müdahaleleri, operasyonlar Dünya halklarının kafalarını sürekli karıştırmak ve korku-kaygı-ölüm üçgeninde sıtmaya razı etmek için gerçekleştirilir. Bunun 2001’den itibaren Türkiye’de devreye sokulan uygulamasını da “Yağma ve Yıkım Düzeni” olarak nitelemeliyiz. Türkiye’yi de içine alan BOP’un adım adım hayata geçirildiğini konuyla ilgili herkes görüyor ve bunun daha büyük yıkımlara yol açmaması için kafa yoruyor. 1990’lı yıllarda Irak üzerinden düğmeye basılarak harekete geçen ABD’nin başını çektiği emperyalist ülkeler ve onların yerli işbirlikçileri, ardından Kuzey Afrika’da düğmeye basarak özellikle Lübya’da hedeflerine ulaştılar. 2011’de çubuğu tekrar Ön Asya’ya büküp Suriye’de düğmeye bastılar. Irak ve Libya’dan farklı olarak Suriye’de büyük bir direnişle karşılaştılar. Devreye Suriye’de Rusya’nın 2015’te girmesiyle sınırlı bir başarı elde ettiler. BAAS ve müttefiklerini iktidardan uzaklaştıramadılar. İşin baş aktörü olan ABD, ülkedeki hatta bölgedeki Kürt siyasi ve askeri hareketlerine oynarken Türkiye de ne yazık ki Müslüman Kardeşlerin yeni türevleri üzerinden rol almaya çalıştı. 8 Aralık 2024’te Suriye’nin HTŞ cihatçılarına teslim edilmesi sürecinde de Türkiye aktif rol oynadı. Aradan yaklaşık dört ay geçtikten sonra Suriye odaklı Ön Asya’daki tabloya baktığımızda ne görüyoruz? Bir; Filistin halkının büyük bedeller ödeyerek elde ettiği kazanımlar, başta toprakları olmak üzere önemli oranda ellerinden alınmıştır. Özellikle 7 Ekim 2023’te Hamas adına yapılan operasyonun İsrail tarafından saldırıya geçmenin bahanesi olarak kullanılmasıyla başlayan süreç, bölgede Direniş Cephesini kuran İran ve müttefiklerinin, başta Lübnan Hizbullah’ı olmak üzere iç ve dış yıkıma uğratılmasına yol açmıştır. İki; ABD’nin başına silah-enerji-bilişim sektörlerindeki savaşçı oligarkların desteklediği Trump geçince Filistin halkının öz topraklarında barınma hakkı da elinden alınmak isteniyor. Bu amaçla Filistin soykırımına dönüşen Gazze katliamlarının ardından burayı Trump ve ekibinin nasıl görmek istediğine ilişkin görüntülerle neyin amaçlandığı net biçimde ortaya çıkmıştır. Körfez ülkelerinin bir benzeri, yani Batılı emperyalist devletlerin, onların uluslararası tekellerinin para aklama, eğlence merkezi haline getirmek istedikleri bir Gazze’yle karşılaştık. Emperyalist kaosun yakın coğrafyamızdaki hedeflediği manzaraya bakıldığında, bölge ülkelerindeki işçi ve emekçi sınıfların derin uykudan uyanmalarının daha fazla gecikmemesi gertiği bir döneme girdiğimiz görülüyor. Bu uyanışı gerçekleştirmek, Gazzede 16 ayda ölen gazetecilerin sayısı modern Dünya tarihinde öldürülen tüm gazetecilerin sayısını geçmesi acı tablosuna son vermek için bile çok anlamlı ve değerlidir. Üç; Kapitalizmin yapısal özelliği olan yıkıcı rekabet, piyasa ilişkilerinde yeni bir “ticaret savaşı”na dönüşüyor Trump dönemiyle. 1991’den beri Dünya’da emperyalist devletlerin başını çeken ABD ve AB’nin uzlaşarak hegomonya kurdukları tek kutuplu dünyanın yerini Çin’in başını çektiği ikinci bir kutubun yanında Hindistan vd. Ülkelerin başını çıkardığı çok kutuplu bir dünya alıyor. ABD’nin Rusya’yla uzlaşıp Ukrayna vd. Konularda AB’yi açmaza düşürmesi de önümüzdeki sürecin önemli parametrelerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Dört; tekrar ülkemize ve bölgemize dönecek olursak, BOP çerçevesinde Suriye fiilen parçalanmış durumda. Lübnan, ABD-İsrail-Fransız işgal güçlerinin kıskacında. ABD-İsrail ve AB projesi olarak (iç çelişkilere karşın) Türkiye’yi de hedefleyen kendilerine bağımlı bir Kürdistan devletinin kurulmasının adımları hızlanıyor. 10 Mart 2025’te HTŞ’yle SDG arasında imzalanan 8 maddelik anlaşma bunun ilk örneğiydi. Halkımızın deneyimle vecizleştirdiği bir söz vardır: “İtle çuvala girilmez.” CİA tarafından ABD hapishanesinde devşirilip yine kendilerinin kurdurduğu El-Kaideüzerinden bölgemizdeki anti-emperyalist ve Siyonizme karşı duruşuyla öne çıkan Suriye’nin çökertilmesi için görevlendirilen Culani ile Mazlum Abdi’nin yapmış olduğu bu anlaşmanın ilk bedelini, ağırlıklı olarak Lazkiye-Tartus-Banyas-Humus bölgesinde yaşayan Arap Alevi halk ödedi. Vahşice yapılan katliamlar, soykırıma dönüşmeye başlamışken, ülkemizde ve Avrupa başta olmak üzere Dünya’nın birçok ülkesinde yapılan eylemler, soykırımı durdurmaya yönelik girişimler sonucunda bu önlendi. Ancak, emperyalist kaos yeni boyutlar kazanmaya devam ediyor. Özellikle hedefe konan İran’ı düşürmek için yazılan senaryolarda görev verilenlerin izledikleri politikalara bakınca bu daha net anlaşılıyor. Beş; yukarıdaki maddeden hareketle emperyalist kaosun bölgemizde en çok odaklandığı halk Kürtler olup BOP’a uyum gösterecek yapıları devşirmek için yoğun çaba gösteriyorlar. Bunun için de Türkiye sermayesinin “Yeni Osmanlıcı” alt-emperyalist güç olma hevesini öne çıkartarak Bahçeli-Öcalan kardeşliğini gündeme getiriyor. Bunun bölgemizdeki emekçi halkların geleceğini BOP’a teslim etmeye yol açacağını görmek için kahin olmaya gerek yok. Satranç tahtasındaki oyuncuların dizilişine bakmak ve hamleleri, öncekilerden hareketle tahmin etmek hiç de zor değil. Bu gerçeğin kitleler tarafından görülmemesi için de “barış” sözcüğünü araşsallaştırıyor. Oysa, gerçek barışın nasıl sağlanacağını, uzun yıllar İngiliz emperyalizmine karşı savaşmış İrlanda’nın kurtuluş örgütü İRA’nın gönüllüsü Kieran McCarthy’nin şu sözü ortaya koymaktadır: “Görüyorsunuz, barış silahlar sustuğunda gelmez. Gerçek barış, ancak adalet ve eşitlik tam anlamıyla sağlandığında gelir. Adalet olmadan barış, yalnızca bir başka adaletsizlik biçimidir ve adaletsizlik hüküm sürdüğünde, çatışma çok uzakta değildir ve siz sahte bir barışla başbaşa kalırsınız. Bunun mükemmel bir örneği bugün Gazze'deki durumdur; burada bir tür ateşkes var, ancak tüm dünya bunun gerçek olmadığını biliyor.” Demek ki eşitlik ve adaletin olmadığı bir coğrafyada, toplumda gerçek barış sağlanamaz. Dolayısıyla BOP’a dahil olanlarla iş tutanlar, bundan sonra kendilerini anti-emperyalist, yurtsever ve özellikle sosyalist olarak nitelemeyezler. Artık şunun bir kez daha bölgemizdeki ülkeler ve halklar tarafından bilince çıkarılması gerekir: Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenir. Bölgemizden tüm emperyalist devlet ve onların oligarklarını kovmalı, enerji yataklarımız başta olmak üzere tüm yeraltı ve yerüstü değerlerimizi eşit ve özgür biçimde paylaşmalıyız. Altı; 19 Mart kararlarıyla yurttaşın en önemli kazanımlarından olan “genel oy hakkı”nı ortadan kaldırmayı hedefleyenlere karşı açlık-yoksullukla yaşamak istemeyen, yaşam biçimlerine müdahale edilmesine karşı çıkan vd. Nedenlerle öğrenci gebçlik başta olmak üzere halk sokağa çıktı. Milyonlarca insanın günlerce sokağı tüm zorbalık ve yasaklamalara karşın ele geçirmesi, ülkemiz açısından olduğu kadar bölgemizde uygulanmak istenen BOP’a karşı da bir duruşun işaret fişeğini atmıştır. Bu fişeği esas hedefine ulaştırmak için mücadele etmeyenlerin de toplum vicdanında yargılanacağı bir dönemdeyiz. Bu dönem,Dünya’yı sömürü, savaş ve katliamlarla karanlığa sürükleyen kapitalist-emperyalist güçlerin kaos stratejisine karşı emekçi halkların örgütlü direnişlerin yükseldiği ve doğayla insanlığı bu kahrolası kaostan kurtaracağı dayanışmayla zafere götüreceği aydınlık günlerle örmeliyiz. Gerisi lafıgüzaftır.
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sovtna.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.