SURİYE’de “DEVRİM” DEĞİL DARBE OLDU! (1) Ferhat Aktaş yazdı!
KÖŞE YAZILARI
03.01.2025 - 19:14 2200 kez okundu.
SURİYE’de “DEVRİM” DEĞİL DARBE OLDU! (1) Ferhat Aktaş yazdı!
SURİYE’de “DEVRİM” DEĞİL DARBE OLDU! (1) Ferhat Aktaş yazdı!
SURİYE’de “DEVRİM” DEĞİL DARBE OLDU! (1) Ferhat Aktaş yazdı!
Selefi terör aparatları Halep’ten başlayıp sırasıyla Hama, Humus ve Şam’ın Emevi meydanına çıkan yolu 13 günde arşınladı.
Sayıları birkaç bine tekabül eden HTŞ’liler motosiklet, pikap ve jip türü araç konvoylarıyla güle oynaya “fetih” yolculuğu yaptı.
İstisnai olarak Hama’nın Zeynelabidin dağı mevkiinde (emir-komuta zincirinin dışında gelişti ve kısa sürede dağıtıldı) mukavemet gösteren az sayıdaki SAA askeri ve NDF savaşçısını dışında tutarsak Halep’ten Şam’a uzanan lokasyonların tamamı çatışmasız bir şekilde kendilerine teslim edildi.
2012-17 arasında (o dönem açısından selefi-ihvancı terörü yenilgiye uğratan) yüzlerce cephede birden savaşan ordu, ulusal savunma güçleri ve müttefik kuvvetlerden geriye buhar olup bir bilinmeze karışanların terk ettiği etiketler, flamalar ve tabelalar kaldı.
Tıpkı Irak ve Libya’da olduğu gibi alelacele üniformalar çıkarıldı, silahlar bırakıldı ve ortalıkta kala kalanlar sağa sola kaçıştı.
78 yıl süren Suriye Arap Cumhuriyeti, 61 yıl (Ulusal İlerici Cephe’nin küçük ortakları ile) iktidarda kalan Baas partisi, 13 güne sığan gelişmelerin toplamında tarihe karıştı.
**********
Halihazırda sövgü sırasına giren ve ‘titreyip kendine gelen' malum zevatı ciddiye almamalıyız.
Kaybedene (bu kaybeden ABD’nin ifadesiyle “çıbanbaşı bir rejim” ise) vurmak kolaydır.
Suriye Arap Cumhuriyeti tarihinde olumlu yönde görülen kazanım ve halklar lehine olan verili pratiklerini sahiplenirken son kertede çöküşüne zemin hazırlayan iç-dış etkenleri, milliyetçilik batağı ve politik-askeri tasfiyeciliği mahkum edeceğiz.
İlgili olduğumuz bu tarih öğretici, çarpıcı, hazin ve trajik dersler barındırıyor.
Bölgesel düzlemde bağımsızlıkçı bir rol üstlenen eski Suriye’nin stratejik önemini yadsıyan, toptan reddeden karşı-devrimcilerin ve bu koroya katılan inkarcıların söylediklerinin nazarımızda geçerliliği yok.
Manda dönemini sembolize eden bayrak ile el-Kaide paçavrasını yan yana getirip “özgürleşen Suriye” çığırtkanlığı yapanlar, “Alevi-Nusayri rejimden” kurtulma piyesleri oynayanlar, Amerikancılık ekseninde ‘Şam fatihliğine’ soyunanlar ve saplantılı zihin ortaklığıyla Emeviyye Camiinin avlusunda buluşanların ‘kazandığı’ kesitte katmerli yalanların alıcısı çok olur.
**********
İsrail’in güvenliği ve yayılmacılığını garanti altına alma kararlılığı, emperyalistler arası güncellenen uzlaşıyla somut bağlamını buldu.
Aralarında tüm rekabet, çelişki ve çatışkılara rağmen Atlantik, Avrupa, Avrasya hattı bu konuda bütünlük oluşturan bir tutum takındı.
Hakim sınıfların Suriye bağlamında sunduğu perspektiflerin benzerlik taşıması vurguladığımız ‘uzlaşıya’ işaret eder.
ABD, AB ve Rusya’da burjuva medyanın nerdeyse aynı dili tutturması, darbe sonrası tahkim edilmesine mesai harcanan ‘selefistan’ yapılanmasını gözeten çıkarımlar yarıştırmaları kesişen çıkarların ifadesidir.
Herhangi bir rahatsızlık belirtmeden, darbedeki rollerine vurgu yapmadan konuşan V. Putin’in ağzından duyduğumuz üzere; “Suriye’deki gelişmelerden en fazla yararlanan İsrail oldu.”
Bölgesel taşeron AKP’nin İsrail hesabına üstlendiği HTŞ hamiliği görünürde hanelerine başarı olarak yazıldı.
İcazetli bu başarı kalıcı bir kazanıma dönüşür mü?
Emperyalistler ‘selefistan’ inşası için muslukları açık tutarsa neden olmasın...
Şam’ın teslim alınmasının öncesinde AKP-MHP ortaklığının “İsrail tehlikesi” vurgulu komplo teorilerini dillerine dolamaları, NATO’cu D.Bahçeli’nin bölgeyi işaret edip “iç cepheyi güçlü tutma” uyarıları, siyasal islamcı cenah ile ordu sözcülerinin “3. dünya savaşı yaklaşıyor” minvalindeki mesnetsiz üfürmeleri pratikte yüklendikleri rollerini perdeleme, iç kamuoyunu manipüle etme ve ardından sahte fetihlerle şevke getirme adımlarıydı.
Devlet sistematiğinin çökertilerek Şam’ın orta çağ karanlığına teslim edilmesinin ana sponsorlarından İsrail rejiminin Savunma Bakanı Israel Katz taşeronlara da gerçeği hatırlatarak sözde ‘devrimi’ kendilerinin yaptırdığını söyledi.
23 Aralık günü basın toplantısında konuşan Katz; “Suriye’de Esad rejimini devirdik, şer eksenine ağır bir darbe vurduk” dedi.
**********
Devrik Cumhurbaşkanı B. Esad’ın başında bulunduğu Baas iktidarının ‘kazanımdan kaybedişe’ sürüklenen serüveni ‘küçük burjuva’ çizgisi, ittifaklar siyasetinin çürüklüğü ve payandacı hesaplarının ayyuka çıktığı düzlemde şekillendi.
Askeri kazanımlar maalesef siyasi kazanımlarla taçlandırılamadı.
Özellikle Halep’in SAA tarafından geri alındığı koşullarda ‘mezhepçi terör’ aparatları bozgun haliyle kaçışırken akabinde işletilen süreç bugün alenen ortaya çıktığı üzere Şam’ın teslim alınmasına hizmet eden yolun önünü düzledi.
ABD ve Rusya arasında varılan mutabakat hali neticesinde sorunun çözümü donduruldu, Şam’ın zaafiyet noktalarının altı oyuldu ve takatten düşürüldüğü elverişli zemin hazırlandı.
Kritik ‘İdlib başlığı’ ülkenin dört bir yanından oraya taşınan onbinlerce silahlı unsurla baş ağrıtıcı vaziyet aldığı herkes tarafından görülürken iradesini Rusya’ya emanet eden B. Esad’ın konu bağlamında siyasetsizliği tercih etmesi düşündürücüydü.
2017 öncesinde değişik şehirlerde faaliyet gösteren, farklı öncelikleri olan, irili ufaklı onlarca silahlı çetenin Halep sonrası İdlib’e transferinin gerçekleşmesi pratikte Şam’ın aleyhine sonuçlar üretti.
El Nusra-HTŞ’nin kontrolü altındaki İdlib çetelerin buluştuğu, yeniden koordine olduğu ve ortak komuta zinciriyle hareket ettiği bir kaldıraç işlevi gördü.
Açık hava garnizonu görüntüsü veren İdlib, çokuluslu selefi-tekfirci örgütlerin emperyalistler arası mutabakatlarla korunup kollandığı ‘güvenli alan’ haline getirildi.
Adına “Suriye kurtuluş hükümeti” dedikleri fiili yönetim süreciyle yönetsel becerilerini geliştiren, maket devletçik dönemi boyunca herhangi bir engelle karşılaşmayan El Nusra-HTŞ’nin bir nevi bugünlere hazırlanması sağlandı.
Suriye’ye yönelik uygulanan katı ambargo ve yaptırımlar İdlib ve Fırat’ın doğusu için geçerli olmadı.
Uyuşturucu ve silah kaçakçılığında önemli bir durağa dönüşen İdlib, narko-terör yapılanmasına ‘altın dönemini’ yaşattı.
Astana formatlı toplantıların sahaya yansıması da bu fiili durumu kalıcılaştıran, savaşın başlangıcından itibaren Şam’ın vurguladığı “tekfiri terörle mücadele” çizgisinde aşınmaları derinleştiren açmazları büyüttü.
Şam ile müttefikleri arasında 2017 sonrası açığa çıkan açı uyuşmazlığı zamanla ‘çatışan çıkarların’ basıncı altında satış ilişkisine zemin sundu.
Rusya; SSCB ile başlayan Baas partisiyle müttefiklik ilişkisini, Şam’ın oldubittiyle El Nusra-HTŞ’ye teslim edilmesi projesine destek vererek sona erdirdi.
Rusya’nın bu minvalde rolü SAA komuta kademesi, iktidar bürokrasisi ve paramiliter karakterli yerel savunma güçlerini kapsayan ‘darbe sistematiğini’ hayata geçiren paydos düdüğünü çalmasıyla pratikleşti.
Rusya ve dolayısıyla V. Putin lafızda şikayetçi olduğu Batı ve NATO bloğuyla ‘uzlaşma’ niyetinin bir hediyesi olarak Suriye halkını orta çağ artıklarına terk ederek mevcut dosyayı kapattı.
Bunu da ‘satranç masasında’ piyon olmayı kabul eden Baas iktidarının asker-sivil elit kadroları aracılığıyla yaptı.
150 bin evladını 13 yıl süren savaşta kaybeden, açlık, yoksulluk ve uluslararası tecritle acı bir şekilde sınanan vatansever halkı yüzüstü bırakıp kaçanların, El Nusra-HTŞ’ye angaje olanların garantörü Rusya olabilir lakin tarihe ihanetle anılan tükenişleriyle geçecekleri tartışma götürmez bir gerçektir.
Ukrayna’da Batıyla “Barış”, İsrail, Körfez ve Türkiye ilişkilerine biçtiği stratejik değer Rusya burjuvazisinin “Ver, Kurtul” pragmatizmine sarılmasını koşulladı.
V.Putin’in “Halep'e 350 muhalif savaşçı girdi, 30 bin hükümet askeri ve İran yanlısı birlikler ise savaşmadan geri çekildi" açıklaması suçlamadan ziyade ibretlik rollerinin itirafı biçiminde okunmalıdır.
Rusya, tahakkümü altına aldığı Suriye Genelkurmayını Suriye halkına karşı ihanete, savaşmadan teslimiyet göstermeye ikna etti.
Rusya, İsrail ve Türkiye istihbaratları ‘satın aldıkları unsurları’ ortak planlamaya dahil ederek Suriye devletini yıkmak için harekete geçirdi.
Askeri haberleşme kanallarını kapalı tutarak SAA ve NDF birliklerini koordinesizliğe mahkum eden, bu günler içinde kayda değer tek bir önleyici saldırı yaptırmayan ve Genelkurmaylığı devre dışı bırakan Rusya’ydı. ‘Büyük ihanet’ Moskova odaklı gerçekleşti.
**********
Şam’ın teslim alınması hususunda esas ile tali yönler karıştırılıyor.
Ülkede sosyo-ekonomik şartların kötülüğü üzerinden okumalar yapan kimileri “rejim bundan dolayı yıkıldı” diyor.
Tetikleyen etkenlerden biridir ama başlıca sebebi değildir.
‘Sezar Yasası’ gibi onlarca yaptırım kararıyla muhatap olan, savaşın altyapıyı büyük ölçüde tahrip ettiği Suriye’de yoksulluk rutinleşmişti.
Elektriğin günde birkaç saat verilebildiği, ABD işgali altındaki petrol-doğalgaz sahaları nedeniyle yakıt ihtiyacını karşılamakta ciddi problemler yaşayan Şam’ın gelecek açısından umutvar bir profil çizemediği doğrudur.
Yeniden yapılanma konusunda rezervleri sınırlı Şam yönetimi dost ve müttefik devletlerden kalkınma temelinde gerekli desteği alamadı.
Sistemsel yozlaşma, savaş ve uluslararası yaptırımlar birbirini kovalarken ister istemez bu tablo her türlü kayıtdışılığı, rüşvet ve yolsuzlukları körükledi.
Üretim ve ticaret alanlarını geliştirmesine izin verilmeyen, sınai ve tarımsal araçlar için hammadde bile ithal etmesi katı ambargolarla engellenen bir ülkeden bahsediyoruz.
Mesela; ekranlara çokça yansıdığı gibi El Nusra-HTŞ’li unsurların kullandıkları NATO menşeili silahların son sürüm stoklardan karşılandığı ortadaydı.
Suriye askerlerinin kullandığı silahlar ise ağırlıkla Rusya’nın lütfettiği eski ve yıpranmış silahlardı.
El Nusralı unsurların kullandıkları gelişmiş ekipmanlar, teçhizatlı kamuflajlar yeni parti malzemelerdi.
Suriye askerleri de yıllardır kullanmak zorunda kaldığı malzemelere sahipti.
Vatansever halkı gibi askeri de yoksuldu; ekipman, teçhizat ve silah niteliği noktasında ordunun modernizasyonu sağlanamadı.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen şu an tahkim edilen ‘selefistan’ geniş halk yığınlarının tercih edebileceği bir seçenek değildi.
Suriye Genelkurmayı, istihbaratın sorumlu yetkilileri darbe sistematiğiyle teslim alınmasıydı, El Nusra üyelerinin bırakın Şam’ı Halep’e girişi dahi söz konusu olamazdı.
Bu kadar hızlı çöküşü beklemeyen vatansever halk yaşananları şaşkınlık, kaygı ve endişeyle takip etti.
Medya abartılarını saymazsak 13 gün süresince ‘gelenleri’ selamlayan kitlesel gösteriler yoktu...
İdlib ve çeperindeki ahali hariç halkın parçası olmadığı sözde “devrim, cihat” bu tiyatral koşullarda gerçekleşti.
**********
(Devam edecek..!)
SURİYE’de “DEVRİM” DEĞİL DARBE OLDU! (1) Ferhat Aktaş yazdı!
SURİYE’de “DEVRİM” DEĞİL DARBE OLDU! (1) Ferhat Aktaş yazdı!
Selefi terör aparatları Halep’ten başlayıp sırasıyla Hama, Humus ve Şam’ın Emevi meydanına çıkan yolu 13 günde arşınladı.
Sayıları birkaç bine tekabül eden HTŞ’liler motosiklet, pikap ve jip türü araç konvoylarıyla güle oynaya “fetih” yolculuğu yaptı.
İstisnai olarak Hama’nın Zeynelabidin dağı mevkiinde (emir-komuta zincirinin dışında gelişti ve kısa sürede dağıtıldı) mukavemet gösteren az sayıdaki SAA askeri ve NDF savaşçısını dışında tutarsak Halep’ten Şam’a uzanan lokasyonların tamamı çatışmasız bir şekilde kendilerine teslim edildi.
2012-17 arasında (o dönem açısından selefi-ihvancı terörü yenilgiye uğratan) yüzlerce cephede birden savaşan ordu, ulusal savunma güçleri ve müttefik kuvvetlerden geriye buhar olup bir bilinmeze karışanların terk ettiği etiketler, flamalar ve tabelalar kaldı.
Tıpkı Irak ve Libya’da olduğu gibi alelacele üniformalar çıkarıldı, silahlar bırakıldı ve ortalıkta kala kalanlar sağa sola kaçıştı.
78 yıl süren Suriye Arap Cumhuriyeti, 61 yıl (Ulusal İlerici Cephe’nin küçük ortakları ile) iktidarda kalan Baas partisi, 13 güne sığan gelişmelerin toplamında tarihe karıştı.
**********
Halihazırda sövgü sırasına giren ve ‘titreyip kendine gelen' malum zevatı ciddiye almamalıyız.
Kaybedene (bu kaybeden ABD’nin ifadesiyle “çıbanbaşı bir rejim” ise) vurmak kolaydır.
Suriye Arap Cumhuriyeti tarihinde olumlu yönde görülen kazanım ve halklar lehine olan verili pratiklerini sahiplenirken son kertede çöküşüne zemin hazırlayan iç-dış etkenleri, milliyetçilik batağı ve politik-askeri tasfiyeciliği mahkum edeceğiz.
İlgili olduğumuz bu tarih öğretici, çarpıcı, hazin ve trajik dersler barındırıyor.
Bölgesel düzlemde bağımsızlıkçı bir rol üstlenen eski Suriye’nin stratejik önemini yadsıyan, toptan reddeden karşı-devrimcilerin ve bu koroya katılan inkarcıların söylediklerinin nazarımızda geçerliliği yok.
Manda dönemini sembolize eden bayrak ile el-Kaide paçavrasını yan yana getirip “özgürleşen Suriye” çığırtkanlığı yapanlar, “Alevi-Nusayri rejimden” kurtulma piyesleri oynayanlar, Amerikancılık ekseninde ‘Şam fatihliğine’ soyunanlar ve saplantılı zihin ortaklığıyla Emeviyye Camiinin avlusunda buluşanların ‘kazandığı’ kesitte katmerli yalanların alıcısı çok olur.
**********
İsrail’in güvenliği ve yayılmacılığını garanti altına alma kararlılığı, emperyalistler arası güncellenen uzlaşıyla somut bağlamını buldu.
Aralarında tüm rekabet, çelişki ve çatışkılara rağmen Atlantik, Avrupa, Avrasya hattı bu konuda bütünlük oluşturan bir tutum takındı.
Hakim sınıfların Suriye bağlamında sunduğu perspektiflerin benzerlik taşıması vurguladığımız ‘uzlaşıya’ işaret eder.
ABD, AB ve Rusya’da burjuva medyanın nerdeyse aynı dili tutturması, darbe sonrası tahkim edilmesine mesai harcanan ‘selefistan’ yapılanmasını gözeten çıkarımlar yarıştırmaları kesişen çıkarların ifadesidir.
Herhangi bir rahatsızlık belirtmeden, darbedeki rollerine vurgu yapmadan konuşan V. Putin’in ağzından duyduğumuz üzere; “Suriye’deki gelişmelerden en fazla yararlanan İsrail oldu.”
Bölgesel taşeron AKP’nin İsrail hesabına üstlendiği HTŞ hamiliği görünürde hanelerine başarı olarak yazıldı.
İcazetli bu başarı kalıcı bir kazanıma dönüşür mü?
Emperyalistler ‘selefistan’ inşası için muslukları açık tutarsa neden olmasın...
Şam’ın teslim alınmasının öncesinde AKP-MHP ortaklığının “İsrail tehlikesi” vurgulu komplo teorilerini dillerine dolamaları, NATO’cu D.Bahçeli’nin bölgeyi işaret edip “iç cepheyi güçlü tutma” uyarıları, siyasal islamcı cenah ile ordu sözcülerinin “3. dünya savaşı yaklaşıyor” minvalindeki mesnetsiz üfürmeleri pratikte yüklendikleri rollerini perdeleme, iç kamuoyunu manipüle etme ve ardından sahte fetihlerle şevke getirme adımlarıydı.
Devlet sistematiğinin çökertilerek Şam’ın orta çağ karanlığına teslim edilmesinin ana sponsorlarından İsrail rejiminin Savunma Bakanı Israel Katz taşeronlara da gerçeği hatırlatarak sözde ‘devrimi’ kendilerinin yaptırdığını söyledi.
23 Aralık günü basın toplantısında konuşan Katz; “Suriye’de Esad rejimini devirdik, şer eksenine ağır bir darbe vurduk” dedi.
**********
Devrik Cumhurbaşkanı B. Esad’ın başında bulunduğu Baas iktidarının ‘kazanımdan kaybedişe’ sürüklenen serüveni ‘küçük burjuva’ çizgisi, ittifaklar siyasetinin çürüklüğü ve payandacı hesaplarının ayyuka çıktığı düzlemde şekillendi.
Askeri kazanımlar maalesef siyasi kazanımlarla taçlandırılamadı.
Özellikle Halep’in SAA tarafından geri alındığı koşullarda ‘mezhepçi terör’ aparatları bozgun haliyle kaçışırken akabinde işletilen süreç bugün alenen ortaya çıktığı üzere Şam’ın teslim alınmasına hizmet eden yolun önünü düzledi.
ABD ve Rusya arasında varılan mutabakat hali neticesinde sorunun çözümü donduruldu, Şam’ın zaafiyet noktalarının altı oyuldu ve takatten düşürüldüğü elverişli zemin hazırlandı.
Kritik ‘İdlib başlığı’ ülkenin dört bir yanından oraya taşınan onbinlerce silahlı unsurla baş ağrıtıcı vaziyet aldığı herkes tarafından görülürken iradesini Rusya’ya emanet eden B. Esad’ın konu bağlamında siyasetsizliği tercih etmesi düşündürücüydü.
2017 öncesinde değişik şehirlerde faaliyet gösteren, farklı öncelikleri olan, irili ufaklı onlarca silahlı çetenin Halep sonrası İdlib’e transferinin gerçekleşmesi pratikte Şam’ın aleyhine sonuçlar üretti.
El Nusra-HTŞ’nin kontrolü altındaki İdlib çetelerin buluştuğu, yeniden koordine olduğu ve ortak komuta zinciriyle hareket ettiği bir kaldıraç işlevi gördü.
Açık hava garnizonu görüntüsü veren İdlib, çokuluslu selefi-tekfirci örgütlerin emperyalistler arası mutabakatlarla korunup kollandığı ‘güvenli alan’ haline getirildi.
Adına “Suriye kurtuluş hükümeti” dedikleri fiili yönetim süreciyle yönetsel becerilerini geliştiren, maket devletçik dönemi boyunca herhangi bir engelle karşılaşmayan El Nusra-HTŞ’nin bir nevi bugünlere hazırlanması sağlandı.
Suriye’ye yönelik uygulanan katı ambargo ve yaptırımlar İdlib ve Fırat’ın doğusu için geçerli olmadı.
Uyuşturucu ve silah kaçakçılığında önemli bir durağa dönüşen İdlib, narko-terör yapılanmasına ‘altın dönemini’ yaşattı.
Astana formatlı toplantıların sahaya yansıması da bu fiili durumu kalıcılaştıran, savaşın başlangıcından itibaren Şam’ın vurguladığı “tekfiri terörle mücadele” çizgisinde aşınmaları derinleştiren açmazları büyüttü.
Şam ile müttefikleri arasında 2017 sonrası açığa çıkan açı uyuşmazlığı zamanla ‘çatışan çıkarların’ basıncı altında satış ilişkisine zemin sundu.
Rusya; SSCB ile başlayan Baas partisiyle müttefiklik ilişkisini, Şam’ın oldubittiyle El Nusra-HTŞ’ye teslim edilmesi projesine destek vererek sona erdirdi.
Rusya’nın bu minvalde rolü SAA komuta kademesi, iktidar bürokrasisi ve paramiliter karakterli yerel savunma güçlerini kapsayan ‘darbe sistematiğini’ hayata geçiren paydos düdüğünü çalmasıyla pratikleşti.
Rusya ve dolayısıyla V. Putin lafızda şikayetçi olduğu Batı ve NATO bloğuyla ‘uzlaşma’ niyetinin bir hediyesi olarak Suriye halkını orta çağ artıklarına terk ederek mevcut dosyayı kapattı.
Bunu da ‘satranç masasında’ piyon olmayı kabul eden Baas iktidarının asker-sivil elit kadroları aracılığıyla yaptı.
150 bin evladını 13 yıl süren savaşta kaybeden, açlık, yoksulluk ve uluslararası tecritle acı bir şekilde sınanan vatansever halkı yüzüstü bırakıp kaçanların, El Nusra-HTŞ’ye angaje olanların garantörü Rusya olabilir lakin tarihe ihanetle anılan tükenişleriyle geçecekleri tartışma götürmez bir gerçektir.
Ukrayna’da Batıyla “Barış”, İsrail, Körfez ve Türkiye ilişkilerine biçtiği stratejik değer Rusya burjuvazisinin “Ver, Kurtul” pragmatizmine sarılmasını koşulladı.
V.Putin’in “Halep'e 350 muhalif savaşçı girdi, 30 bin hükümet askeri ve İran yanlısı birlikler ise savaşmadan geri çekildi" açıklaması suçlamadan ziyade ibretlik rollerinin itirafı biçiminde okunmalıdır.
Rusya, tahakkümü altına aldığı Suriye Genelkurmayını Suriye halkına karşı ihanete, savaşmadan teslimiyet göstermeye ikna etti.
Rusya, İsrail ve Türkiye istihbaratları ‘satın aldıkları unsurları’ ortak planlamaya dahil ederek Suriye devletini yıkmak için harekete geçirdi.
Askeri haberleşme kanallarını kapalı tutarak SAA ve NDF birliklerini koordinesizliğe mahkum eden, bu günler içinde kayda değer tek bir önleyici saldırı yaptırmayan ve Genelkurmaylığı devre dışı bırakan Rusya’ydı. ‘Büyük ihanet’ Moskova odaklı gerçekleşti.
**********
Şam’ın teslim alınması hususunda esas ile tali yönler karıştırılıyor.
Ülkede sosyo-ekonomik şartların kötülüğü üzerinden okumalar yapan kimileri “rejim bundan dolayı yıkıldı” diyor.
Tetikleyen etkenlerden biridir ama başlıca sebebi değildir.
‘Sezar Yasası’ gibi onlarca yaptırım kararıyla muhatap olan, savaşın altyapıyı büyük ölçüde tahrip ettiği Suriye’de yoksulluk rutinleşmişti.
Elektriğin günde birkaç saat verilebildiği, ABD işgali altındaki petrol-doğalgaz sahaları nedeniyle yakıt ihtiyacını karşılamakta ciddi problemler yaşayan Şam’ın gelecek açısından umutvar bir profil çizemediği doğrudur.
Yeniden yapılanma konusunda rezervleri sınırlı Şam yönetimi dost ve müttefik devletlerden kalkınma temelinde gerekli desteği alamadı.
Sistemsel yozlaşma, savaş ve uluslararası yaptırımlar birbirini kovalarken ister istemez bu tablo her türlü kayıtdışılığı, rüşvet ve yolsuzlukları körükledi.
Üretim ve ticaret alanlarını geliştirmesine izin verilmeyen, sınai ve tarımsal araçlar için hammadde bile ithal etmesi katı ambargolarla engellenen bir ülkeden bahsediyoruz.
Mesela; ekranlara çokça yansıdığı gibi El Nusra-HTŞ’li unsurların kullandıkları NATO menşeili silahların son sürüm stoklardan karşılandığı ortadaydı.
Suriye askerlerinin kullandığı silahlar ise ağırlıkla Rusya’nın lütfettiği eski ve yıpranmış silahlardı.
El Nusralı unsurların kullandıkları gelişmiş ekipmanlar, teçhizatlı kamuflajlar yeni parti malzemelerdi.
Suriye askerleri de yıllardır kullanmak zorunda kaldığı malzemelere sahipti.
Vatansever halkı gibi askeri de yoksuldu; ekipman, teçhizat ve silah niteliği noktasında ordunun modernizasyonu sağlanamadı.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen şu an tahkim edilen ‘selefistan’ geniş halk yığınlarının tercih edebileceği bir seçenek değildi.
Suriye Genelkurmayı, istihbaratın sorumlu yetkilileri darbe sistematiğiyle teslim alınmasıydı, El Nusra üyelerinin bırakın Şam’ı Halep’e girişi dahi söz konusu olamazdı.
Bu kadar hızlı çöküşü beklemeyen vatansever halk yaşananları şaşkınlık, kaygı ve endişeyle takip etti.
Medya abartılarını saymazsak 13 gün süresince ‘gelenleri’ selamlayan kitlesel gösteriler yoktu...
İdlib ve çeperindeki ahali hariç halkın parçası olmadığı sözde “devrim, cihat” bu tiyatral koşullarda gerçekleşti.
**********
(Devam edecek..!)
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA) ve diğer ajanslar tarafından eklenen tüm haberler, sitemizin editörlerinin müdahalesi olmadan ajans kanallarından çekilmektedir. Bu haberlerde yer alan hukuki muhataplar haberi geçen ajanslar olup sitemizin hiç bir editörü sorumlu tutulamaz...
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.